5 Ağustos 2010 Perşembe

Çözüm, kişinin aklıyla, sorunun kendisi arasında oynanan bir oyundur. Oyunun galibi ise "zamanla" ölçülür. Her soru çözülür, önemli olan yeterli zamanda çözmektir. Kişi tarafından çözümü bulunamayan her soru çözümsüz zannedilmez ama henüz çözülemediği bilinir. Kişi ancak çözümü öğrendikten sonra farkeder: anlayabileceği kadar basit olan bir çözümü bulamamışsa, bu zaafıdır; eğer çözümü bilmesine rağmen inatla yanlış yollardan giderek çözmeye çalışmışsa, bu onun yanlışıdır; ama eğer soruyu çözmeye hazır değildiyse, bu onun küçüklüğüdür. Soru karşısında küçük kalan insanın çözüm için henüz öğrenmesi gereken bilgi ve öğrenebilmesi için ihtiyacı olan bir müddet zaman var demektir. Zaman bu oyunda soru tarafının en büyük kozudur.

Bilgi, her sorunun çözümü değildir elbette. Akılla yoğurulmadıkça işlevsizdir, uygulamaya geçmedikçe yararsızdır. Ama bilisiz yapılan uygulama da, akıl yürütme de çözüm getirmez, sanı getirir. Sanmanın, yani bişeyleri zannetmenin, zararından başka birşeyi görülmemiştir ki.

Soruların büyük güçlerinden bir diğeri de insana ait değerlerinin olmamasıdır. Eğer kişi kendi aklının kendisine koyduğu kurallar dahilinde çözüme ulaşamıyorsa, ya kendisi olmaktan vazgeçip soruyu çözecek, ya da kendisi olmayı seçip herşeye rağmen çözüm aramaya devam edecektir. Kaybedilen zaman arttıkça vazgeçilen değerler artacaktır.

Bir fıkra var çocukluğumdan hatırladığım, çok severdim: Deli bir bilim adamı kendi tasarladığı bir deney için, biri kimya, biri fizik ve biri matematik üzerine uzman olan üç meslektaşını kaçırmış. Bilimadamlarının her birini, karanlık ve heryanı kapalı odalara hapsetmiş. İçeriye sadece bir ay yetecek kadar ve kapaklarının açılması çok zor olan konserve yiyecekler, ayrıca olabildiğince aydınlanmaları için bolca kibrit ve konserveleri açmada neredeyse hiç işe yaramayan birer bıçak bırakmış. Bir ay boyunca bilimadamlarını bu odalarda bırakmış ve ay sonunda kontrol etmeye gelmiş. Önce kimyacıya bakmış, kimyacı bıçakla konservelerin üzerindeki yanıcı maddeyi çıkarıp bir taraftan kibritlerin ucundaki patlayıcı-yanıcı maddeyi ve konsevelerdeki hava basıncını kullanarak bir şekilde bir patlama yaratmayı ve duvarda bir delik açmayı başarmış, kaçmış. Fizikçiyi bitkin halde odasında bulmuş, konservelerin belli bir açıyla duvara fırlatıldığında açıldığını farketmiş ve bir ay boyunca odada yaşamayı başarmış. en son matematikçinin odasına girmiş ve matematikçiyi yerde kanlar içinde, bıçaklanmış bulmuş. Duvarda kibrit ucuyla yazılmış şu yazılar varmış: "teorem: ay sonuna kadar ölmeyeceğim <-> konserveleri açmanın veya kaçmanın bir yolunu bulacağım , ispat: farzedelim ki öldüm..."

Belki çok saçma bu fıkra ama sorulara bulduğun çözüm sadece akıl etmenle değil, bilginle, uygulama cesaretinle ve özellikle de kim olduğunla alakalıdır.

Her kapı bir sorudur. Ve eğer açamadıysan kapıyı...

1 yorum:

amatorinsan dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.