9 Eylül 2007 Pazar

"çağlarya", denize kıyısı olmayan uzak...

Çok küçükken dinlediğim ve yeni hatırladığım şarkılar var. Bir tanesi beni çok eskiye götürdü. Kilyosta bir meyhanede, doğum günümde içki içmeye başlamadan hemen önce, baktığım cdlerin arasında gördüm ve hemen şarkıyı çaldım. Benim için garip bir andı...

Çok eski zamanlarda bu sözler en başta bir şiir olarak karşıma çıktı. Tam da "Ben nasıl biri olmalıyım?" sorularını sorduğum sırada. Tesadüf... Yıllar sonra tam "nasıl biri olmalıyım" sorusunu kendime tekrar sorarken tekrar karşıma çıktı...

"Denizin üstünde ala bulut, üstünde gri gemi, içinde sarı balık, dibinde mavi yosun, kıyıda bir çıplak adam, durmuş düşünür... Bulut mu olsam, gemi mi yoksa, yosun mu olsam, balık mı yoksa? Ne o, ne o, ne o, ne o... Deniz olunmalı oğlum... Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla, deniz olunmalı..."

Deniz olabilmek... Eğer bir şeye gerçekten inanırsa yapabileceğini zanneden bir çocuk için çok güzel bir hayaldi. Ama şimdi deniz bana o kadar güçlü geliyor ki... Bulutlara kaynak olmak, gemileri sırtında taşımak, balıklara can vermek, yosunlarını en derinlerinde saklamak. Böyle bir deniz olmak mümkün mü?

Karmaşık aslında. Deniz kadar güzel ve deniz kadar tehlikeli bir şey yoktur, bence. "İnce Memed" dördüncü kitabında çukurovaya iner. Orada hayatında ilk kez deniz görür ve saatlerce hiçbir şey yapmadan sadece denize bakar. 40 yaşlarında ilk kez deniz görüyor olsaydım ne hissederdim acaba? Şimdi bile yüzlerce kez sefer görmüş olmama rağmen, her seferinde yeniden beni heyecanlandırabilirken hem de...

10.sınıfta sanırım, yaz ayında... Susanoğluna gittik, bir çeşit yazlık mekan. Biraz sıkıntı, biraz da babamla olan tartışmam (çok da nadir olur aslında) denize girdim. Çok sinirliyken anlamıyorsun, bir de hayatında ilk kez paletle yüzüyorsan. Durup geriye baktığımda sahili göremedim. Normalde korkmam gerekirdi ama denizin ortasında o kadar kendimi insanlıktan uzak ve güvende hissettim ki... Yorgunluğum bana artık geri dönmem gerektiğini söylüyordu. O uzun yolu dönmeden önce bir kere dalıp çıkmak istedim. Denize daldım ve içerde bir kaç kere paletli ayaklarımı çırptım. Yukarı çıkmak için kafamı çevirdiğimde, metrelerce aşağıda olduğumu gördüm. Çok büyük bir hata yaparak nefesimi de bıraktım. Sonra çırpınmaya başladım. Bu güne kadar ölüme en çok yaklaştığım andı. Elimi dışarıya çıkartabildim ama kafamı çıkartamadım. Son anda...

Çıktığımda uzun süre kendime gelemedim, yüzmem gereken de kilometrelerce yol vardı. Sahile çıktığım anı asla unutamam. Bitmiş haldeydim, aynı uzun süredir beni bekleyen ve ufukta kaybolmama şahit olan anne ve babam gibi... Deniz o gün beni neredeyse alıyordu...

Deniz olmayı denizlere bırakmalı. Ben küçük bir şehir olsam yeter, adını da çağlarya koyarım şehrin. Mutlu mesut yaşanır işte. Aynı şu andaki gibi huzurlu ve mutlu olur çağlaryalı, kendi evinde yani kendi içinde. Sadece isterim veya dilerim ki bir denize kıyım olsun. yok çünkü...

Çağlarya güzel bir şehir olmalı, aslında deniz olunmalı ama....