22 Şubat 2008 Cuma

Tavuk çorbası mı? Nasıl yani....

Düşünen insanın içini kemiren, olayların göreceliliğidir bence. Kısaca şöyle ki "1 saat uzun bir zaman mıdır?". Soruya sadece soruyla cevap verilebilinir, "Neye göre uzun mudur?". O yüzdendir ki insan beyni zamanı düşünmek için basittir veya geometriyi. "1 metre uzun mudur?". Bir atoma göre devasa, evrene göreyse bir nokta. Peki ne üzerine düşünebiliriz veya düşüncelerimizim bizi ulaştırabileceği maksimum noktayı nasıl bulabiliriz?

Aslında buradan bir noktaya daha varabiliriz. Geometrinin veya zamanın ortak özelliğini düşünün. İki kavram da sonsuzdur. Sanırım biz sonsuzu hayal edemiyoruz. Beynimizde böyle bir fonksiyon olmayabilir, gayet normal. Ama kabul etmek gerekir ki sozsuz olmayan ve insanın düşünmesi gerekmesine rağmen, düşünmeyi beceremediği sorular vardır... Mesela "Hayatın anlamı nedir?" gibi....

Yunan döneminde, yani antik çağlarda, zengin bir adam varmış. O zamanın zengin aileleri genellikle çocuklarının felsefe müzik ve matematik eğitimi almalarını sağlarlarmış. Bizim kahraman da ciddi bir eğitim almış ve ciddi bir miktar parayla beraber güzel bir hayat sürmüş. Daha doğrusu sürmekteymiş ama yaşlanmış ve küçüklüğünden beri aklını kemiren bu soru artık dayanılmaz sancılı düşünme krizlerine yol açmaya başlamış; "Hayatın anlamı nedir?". Ve yola çıkmaya karar vermiş. Yanına sadece yetecek kadar para ve yiyecek alarak dünyayı dolaşmaya başlamış...

Nerden duydum bu hikayeyi bilmiyorum ama çok küçüktüm duyduğumda. Sanki okuyan kişi bu hikayenin üzerinde çok az durue gibi geldi hep, okusa bile unutur gibi. Kim aklındaki bir soru için hayatından vazgeçecek kadar cesurdur ki?

Nerde kalmıştık, dolaşmaya başlamış bizimkisi önce avrupaya yönlenmiş, doğudaki yeni başlayan savaşlar nedeniyle. Fransayı, İtalyayı, Germen diyarını ve bir çok şehri gezmiş, Sorusunu sormuş. Onu tatmin edecek bir cevap alamamış. Genelde din üzerineymiş cevaplar. İspanyada bilgin sayılan bir kişi, "Uzak diyarlarda bir bilgin olduğu söylenir oralara gidip aramalısın o bilgini, böyle bir soruyu ancak o cevaplar." der.... Ve yolcumuz ispanyadan afrikaya geçip, mısıra doğru yol alır...

Din ile cevap vermek. Nasıl bir sorunun cevabı inanç olabilir bilemiyorum. Çünkü vardığım bir yargı var ki "Ya aklındaki bütün soruların cevabı inancındır, ya da hiç bir sorunun cevabı inancın değildir." Arasının olması mantıklı gelmiyor. Yolcunun yerinde olsam ben de hayatın anlamını tanrıda aramazdım sanırım ama nerde aranır ki....

Yaklaştıkça bilginin ünü ve tanıyanı artıyormuş. Sonunda bilginin yerini öğrenmiş. bir dağın başında tek başına yaşıyormuş. Uzun ve tehlikeli bir yolu varmış. O kadar para teklif etmesine rağmen kimse onunla beraber gitmeyi veya yol göstermeyi kabul etmemiş. Sorunun onların dilinde nasıl sorulduğunu öğrenerek yola çıkmış. Karın buzun arasında koca dağda tam bir ay boyunca bilgini aramış ve en sonunda ufak kulübesini uzaktan seçebilmiş. Koşarak kulübeye ilerlemiş. İçeriye girmiş ve ezberlediği cümleleri sıralamış "Uzak yollardan geldim, sadece size bir soru sorabilmek için. Sorum şudur ki "Hayatın anlamı nedir" demiş. Bilgin düşünmeye başlamış, eli çenesinde. Tam bir gün boyunca aç susuz düşünmüş, yolcumuz da aynı şekilde karşısında cevabı beklemiş. En sonunda bilgin bir kelime söylemiş... Adam yüzü gülerek dağdan aşağı doğru koşar adım ilerleyerek ,uzun bir yoldan sonra, sonunda tekrar şehire ulaşmış ve bilginin söylediği sözün anlamını sormuş. tavuk çorbasıymış... bilgin hayatın anlamı tavuk çorbasıdır demiş...

Küçük bir ayrıntı tavuk çorbası insanın yaşamına devam edebilmesi için gerekli olan neredeyse bütün gerekli şeyleri barındırmaktadır. Ayrıca tavuk soğuk ve dağlık bölgelerde yaşayamaz. Yine de bu tavuk çorbasını bir cevap yapmaz, hele ki binlerce kilometre yol katetmiş bir yolcu için....

Adam bir kaç cümle daha öğrenip bikaç gün de dinlendikten sonra yine dağın yolunu tutmuş. Günlerce karlar içinnde süründükten sonra. bilgine ulaşmış yine ve demiş ki "Sen benimle dalga mı geçiyorsun. Hayatın anlamı hiç tavuk çorbası olur mu?" bilgin yine düşünmeye başlamış tam bir gün boyunca aç ve susuz.... Ve sonunda bir cümle söylemiş. adam cümleyi aklında tutmaya çalışarak tekrar şehirin yolunu tutmuş, şehire ulaştığında soğuktan hasta ve yaşlılıktan dermansız haldeymiş. Bayılmış, günlerce uyuduktan sonra, gözlerini açabilmiş. Başında bekleyen kişiye bilginin cümlesinin anlamını sormuş.... Ve başındaki adam bilginin sözlerini tercüme etmiş....

"Ne yani, şimdi hayatın anlamı tavuk çorbası değil mi?"

ve adam gözlerini kapatmış.... bir daha açmamak üzere.....