20 Temmuz 2012 Cuma

"Bak Allah'ın adını verdim bak. Bir kere daha anlamıyorum dersen bilgisayarı kafana geçireceğim" dedi. "Abi anlamıyorum, napim?" şeklinde formal olmayan cevap-sorumun içinde geçen "anlamıyorum" kelimesi, benim ne yapmam gerektiğinden çok, öncesinde Allah'ın adını vermiş olduğu için kendisinin şimdi ne yapması gerektiğini düşündürüyordu ona belli ki. Önce saatine, sonra bana, sonra önündeki koda baktı ve daha öncelikli problemler olduğuna karar vererek sustu. O kaldığı yerden devam ederken ben sakinleşmeden devam edemeyeceğimin farkındaydım. Bir yastık gibi hissediyordum. Anaokulunun ilk günlerine bomboş bir kılıf olarak başladığım eğitim hayatımda, babaanne kırlenti (sadece babaannelerin uyuyabileceği, kavgada ıstakadan daha büyük etkiler bırakabilen yastıkımsı) olma yolunda ilerliyordum. En başta, tüm bu bilgileri almaya başlamanın en başında her şey çok güzeldi, pamuklar teker teker yerleştiriliyor, sonra düzleniyor, pofuduk pofuduk bir eğitim veriliyordu. Geldiğim noktada ise bir grup insan aynı anda ve hunharca kılıfın içene buldukları her türlü pamuğu tıkamaya çalışıyorlardı. Başardılar da, sonunda taş gibi oldum ama, beynimde sıkışmış pamuklar var hala.

"Anlayacak ne var ki?" diye sordu. her zaman anlayacak bir şeyler olduğunu söyleyen ön yargılarımı bu kadar basit bir cümleyle yıkabileceğini zannetti sanırım ama çok yanılıyordu. "Nasıl yani?" dedim, bu kalıp basit bir vurguyla "sen ne dersen de bu söylediğini onaylamayacağım ama, yine de merak ettim, hadi bi dene" anlamına gelebilir. "Yani arkadaş, anlamıyorum deyip duruyorsun, birincisi bu kadar bilgi eksiği ve bu kadar gereksiz bilgi ile birlikte nasıl anlayabilirsin, ikincisi diyelim ki anladın, ne işine yarayacak. Anladığın şey hala senin aklınla ve bakış açınla ilgili olacak farkındasın değil mi? Dar bir kaba koyamazsın insanların hareketlerinin anlamlarını ve altında yatan nedenleri." dedi.

Bazı şeyler benim aklıma sığmıyor. Evet, tam anlamıyla söylemek istediğim bu, "aklıma sığmıyor". Düşündükçe beynimden taşacaklarmış gibi oluyor, baş ağrısı yapıyorlar. Ben de bırakıyorum beyin sıvılarından aksınlar. Bir noktadan sonra ne kadar yeni soru, sorgu, işlem gelirse gelsin, Random Access Memory dolu olunca kompüter kitleniyor.

Aklım, içi sarı, beyaz, kuştüyü, atkılı, yumaklaşmış, tanelenmiş çeşit çeşit pamuklarla dolu bir yastık kılıfı gibi. İnsanları daha fazla anlamaya çalışırken daha fazla sorduğum sorular, daha fazla aklıma sığmıyor.

Hiç yorum yok: